Ve dahî, îmânın, bizde bâkî kalıp çıkmamasının şartı ve sebebi altıdır:
1- Biz gâibe îmân eyledik. Bizim îmânımız gâibedir, zâhire değildir. Zîrâ biz, Allahü azîm-üş-şânı, gözümüzle göremedik. Lâkin görmüş gibi inandık, îmân etdik. Bundan aslâ şübhemiz yokdur.
2- Yerde ve gökde, insanda ve cinde ve meleklerde ve Peygamberlerde “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât”, gâibi bilen yokdur. Gâibi ancak Allahü azîm-üş-şân bilir ve dilediklerini dilediklerine bildirir. [Gâib demek, duygu organları ile veyâ hesâb, tecribe ile anlaşılmıyan demekdir. Gâibi ancak Onun bildirdikleri bilir.]
3- Harâmı harâm bilip, i’tikâd etmek.
4- Halâlı halâl bilip, böyle i’tikâd etmek.
5- Allahü azîm-üş-şânın azâbından emîn olmayıp, dâimâ korkmak.
6- Her ne kadar günâhkâr olsa da, Allahü azîm-üş-şânın rahmetinden ümmîd kesmemek.
Bu altı şeyden birisi, bir kimsede bulunmasa da, beşi bulunsa, yâhud birisi bulunsa da, beşi bulunmasa, o kimsenin îmânı ve islâmı sahîh değildir.
Şimdi îmânı olduğu hâlde, ileride îmânının gitmesine sebeb olan şeyler kırk [40] kadardır:
1- Bid’at sâhibi olmak. Ya’nî i’tikâdı bozuk olmak. [Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği doğru i’tikâddan çok az da olsa ayrılan, sapık veyâ kâfir olur. İnanması zarûrî olan şeye inanmazsa, hemen kâfir olur. İnanması zarûrî olmayan şeyi inkâr etmek (Bid’at) veyâ (Dalâlet) olur. Son nefesde îmânsız gitmeğe sebeb olur.]
2- Za’îf îmân, ya’nî amelsiz îmân.
3- Dokuz a’zâsını doğru yoldan çıkarmak.
4- Büyük günâh işlemeğe devâm etmek. [Bunun için, içki içmemeli, müslimân hanımları ve kızları, baş, saç, baldır ve bileklerini
yabancı erkeklere göstermemelidir.]
5- Ni’met-i islâma şükrünü kesmek.
6- Âhırete îmânsız gitmekden korkmamak.
7- Zulm etmek.
8- Sünnet üzere okunan ezân-ı Muhammedîyi dinlememek. [Böyle okunan ezâna kıymet vermezse hemen kâfir olur.]
9- Anaya babaya âsî olmak. Onların islâmiyyete uygun olan, mubâh olan emrlerini sert sözle red etmek.
10- Doğru olsa bile, çok yemîn etmek.
11- Nemâzda, rükû’da, kavmede, iki secdede ve celsede, ta’dîl-i erkânı terk etmek. Ta’dîl-i erkân, tumânînet ile, ya’nî hiç hareket etmeden sübhânallah diyecek kadar durmakdır.
12- Nemâzı ehemmiyyetsiz sanıp, öğrenmesine ve çoluk çocuğuna öğretmeğe ehemmiyyet [önem] vermemek ve nemâz kılanlara mâni’ olmak.
13- Hamr [şerâb] ve fazlası serhoş eden her içkiyi, az da olsa, içmek. [Bira içmek de harâmdır.]
14- Mü’minlere eziyyet etmek.
15- Yalan yere evliyâlık ve din bilgisi satmak. Ehl-i sünnet bilgilerini öğrenmeyip, kendini din adamı, vâiz olarak tanıtmak. [Böyle yalancıların yazdıkları uydurma din kitâblarını okumamalıdır. Va’z ve nutklarını dinlememelidir.]
16- Günâhını unutmak, küçük görmek.
17- Kibrli olmak, ya’nî kendisini beğenmek.
18- Ucb, ya’nî ilm ve amelim çokdur demek.
19- Münâfıklık, iki yüzlülük.
20- Hased etmek, din kardeşini çekememek.
21- Hükûmetin ve üstâdının islâmiyyete muhâlif olmayan sözünü yapmamak. Muhâlif olan emrlerine karşı gelmek.
22- Bir kimseyi tecribe etmeden, iyi demek.
23- Yalanda ısrâr etmek.
24- Ulemâdan kaçmak. [Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarını
okumamak.]
25- Bıyıklarını sünnet mikdârından ziyâde fazla uzatmak.
26- Erkekler ipek giymek. Sun’î ipek ve atkısı ipek, çözgüsü pa
muk olan câizdir.
27- Gîbet etmekde ısrâr etmek.
28- Kâfir de olsa, komşusuna eziyyet etmek.
29- Dünyâ umûru için, çok gazaba gelmek, sinirlenmek.
30- Ribâ, fâiz almak ve vermek.
31- Öğünmek için elbisesinin kollarını ve eteklerini fazla uzat
mak.
32- Sihrbazlık, büyü yapmak.
33- Müslimân ve sâlih olan mahrem akrabâyı ziyâreti terk etmek.
34- Allahü teâlânın sevdiği kimseyi sevmemek ve islâmiyyeti bozmak için uğraşanları sevmek.
35- Mü’min kardeşine üç günden fazla kin tutmak.
36- Zinâya devâm etmek.
37- Livâtada bulunup, tevbe etmemek. Livâta, zekeri başkasının dübürüne sokmakdır. Erkeklerin idrâr çıkan yerine zeker, kadınların yerine ferc denir.
38- Ezânı fıkh kitâblarının bildirdikleri vaktlerde ve sünnete uygun okumamak ve sünnete uygun okunan ezânı işitince saygı göstermemek.
39- Münkeri (harâm) işliyeni görüp de, gücü yetdiği hâlde, tat-lı dil ile nehy [ya’nî men’] etmemek.
40- Karısının, kızının ve nasîhat vermek hakkına sâhib olduğu kadınların başı, kolları, bacakları açık, süslü, kokulu sokağa çıkmasına ve kötülerle görüşmesine râzı olmak.
Peygamberlerin Allahü azîm-üş-şândan getirdiği şeyleri, dil ile ikrâr ve kalb ile tasdîk etmeğe(îmân) denir. Muhammed aleyhisselâma îmân etmeğe ve bildirdikleri ile amel etmeğe(İslâmiyyet) denir.
Ve dahî, Din ve Millet, ikisi birdir. Peygamberlerin Allahü azîm-üş-şândan i’tikâda, ya’nî inanmağa müteallik getirdiği şeylere din ve millet denir.
Peygamberimizin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” Hak teâlâdan amele, işe müteallik getirdiği şeylere, (İslâmiyyet) veyâ (ahkâm-ı islâmiyye) denir.
Ve dahî, îmân-ı icmâlî, ya’nî kısaca inanmak kâfîdir. Tafsîl etmek, îmânı uzun bilmek lâzım değildir. Mukallidin, anlamadan inananın îmânı sahîhdir. Ve ba’zı yerlerde, tafsîl dahî gereklidir.
Îmân üç kısmdır: Îmân-ı taklîdi, îmân-ı istidlâlî, îmân-ı hakîkî.
Îmân-ı taklîdî, farzı, vâcibi, sünneti, müstehabı bilmez. Anasından, babasından işitdiği gibi, inanır ve gördüğü gibi ibâdet
yapar. Bu gibilerin îmânından korkulur.
Îmân-ı istidlâlî, farzı, vâcibi, sünneti, müstehabı ve harâmı hem bilir ve hem islâmiyyete uyar. İnanılacak şeyleri hem bilir, hem bildirir. Üstaddan, ilmihâl kitâbından öğrenmiş, bu gibilerin îmânı kuvvetlidir.
Îmân-ı hakîkî, cümle âlem bir yere gelse, hepsi Rabbi inkâr etseler, o etmez. Ve kalbine aslâ şek ve şübhe gelmez. Onun îmânı, enbiyâ îmânı gibidir. Böyle îmân, diğer iki îmândan a’lâdır.
Ve dahî, islâmiyyet ahkâmı, amele müteallikdir. Îmâna müteallik değildir. Yalnız îmân ile Cennete girilir. Fekat, yalnız amel ile, Cennete girilmez. Amelsiz îmân makbûldür. Ammâ, îmânsız amelmakbûl değildir. Îmânı olmıyanların yapdıkları ibâdetler, hayrlı işler, sadakalar, kıyâmetde hiç bir işe yaramaz. Îmân başkasına hediyye verilmez, ammâ amelin sevâbı verilir. Îmân vasiyyet edilmez. Ammâ, kendi için amel yapılması, vasıyyet edilir. Ameli terk eden, kâfir olmaz, lâkin îmânı terk eden ve amele kıymet vermiyen kâfirolur. Özrü olandan, âciz olandan amel afv olunur. Îmân, kimseden afv olunmaz.
Cemî’ Nebîlerin ümmetlerine bildirdikleri îmân birdir. Ancak, ahkâmlarında, dinlerinde, amellerinde ihtilâf, ayrılık vardır.
Ve dahî, îmân iki nev’dir. Biri, îmân-ı hılkî ve biri de, îmân-ı kesbî.
Îmân-ı hılkî, ahd-i mîsâk vaktinde, kulların BELÂ (Evet) demeleridir.
Îmân-ı kesbî, bulûğdan sonra edilen îmândır. Cemî’ mü’minlerin îmânı birdir. Amelleri bir değildir.
Îmân, farz-ı dâimdir. Amel, vakti gelince farz olur.
Îmân, kâfire ve müslime farzdır. Amel yalnız müslime farzdır.
Ve dahî, îmân sekiz nev’dir:
Îmân-ı metbû, melekler îmânıdır.
Îmân-ı ma’sûm, Nebîler îmânıdır.
Îmân-ı makbûl, mü’minler îmânıdır.
Îmân-ı mevkûf, ehl-i bid’atin bozuk îmânıdır.
Îmân-ı merdûd, münâfıkların izhâr etdikleri yalan îmândır.
Îmân-ı taklîdî, anasından ve babasından işitip, üstâddan öğrenmemiş olan kimsenin îmânıdır. Bu gibilerin îmânından korkulur.
Îmân-ı istidlâlî, Mevlâ-ı müteâliyi, delîl ile anlayarak bilendir. Onun îmânı kuvvetlidir.
Îmân-ı hakîkî, cümle âlem bir yere gelse ve Rabbini inkâr etseler, o inkâr etmez ve kalbine aslâ şek ve şübhe gelmez. İşte bunun, cümleden a’lâ olduğunu yukarıda bildirmişdik.
Îmânın hükmü üçdür:
Evvelkisi, boynu kılıncdan kurtulur.
İkincisi, malı cizyeden ve harâcdan kurtulur.
Üçüncüsü, cesedi Cehennemde -muhalled- (devâmlı olarak) yanmakdan kurtulur.
(Âmentü billâhi...) buna, sıfât-ı îmân ve mü’menün bih ve zât-i îmân ve asl-ı îmân da denilir. Ululuğuna binâen ve şerefine binâen.
Ve dahî, îmânın medârı, ya’nî îmân etmenin lâzım olduğu zemân ikidir: Âkıl olmak ve bâliğ olmak.
Ve îmânın sebebi ikidir: Âlemin yaratılması ve Kur’ân-ı azîmüş-şânın inmesi.
Ve dahî, delîl ikidir: Delîl-i aklî ve delîl-i naklî.
Ve dahî, îmânın rüknü, aslı ikidir: İkrârün bil-lisân ve tasdîkun
bil-cenândır. Bunların da şartı ikidir:
Kalbin şartı, şek olmamak, dilin şartı, ne söylediğini bilmekdir.
Ve dahî, îmân mahlûk mudur? Allahü azîm-üş-şânın hidâyeti olması haysiyyetinden, gayr-ı mahlûkdur. Ammâ, kulun tasdîk ve
ikrâr etmesi ciheti ile mahlûkdur.
Îmân; cemî’ midir, bir bütün müdür, tefrîk, dağınık mıdır?
Kalbde cemî’dir ve a’zâda tefrîkdir.
Yakîn, Allahü azîm-üş-şânın zâtını, kemâliyle bilmekdir.
Havf, Allahü azîm-üş-şândan korkmakdır.
Recâ, Allahü azîm-üş-şânın rahmetinden ümmîdini kesmemek
dir.
Muhabbetullah, Allaha ve Resûlüne “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ve dîn-i islâma ve mü’minlere muhabbet etmekdir.
Hayâ, Allahdan ve Resûlünden “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” utanmakdır.
Tevekkül, cemî’ işlerini Allahü teâlâya ısmarlamakdır. Bir işe
başlarken Ona güvenmekdir.
Ve dahî, îmân ve islâm ve ihsân neye derler?
Îmân, Muhammed aleyhisselâmın bildirdiklerine inanmağa
derler. İslâm, Allahü azîm-üş-şânın emrlerini tutmağa ve nehyinden
ictinâb etmeğe, sakınmağa derler.
İhsân, Allahü azîm-üş-şânı görür gibi, ibâdet etmeğe derler.
Îmân, lügatda mutlak tasdîk etmeğe derler. İslâmiyyetde altı şeyi tasdîk etmeğe, inanmağa derler.
Ma’rifet, Allahü azîm-üş-şânı, kemâl sıfatlariyle muttasıf ve noksan sıfatlardan berî bilmekdir.
Tevhîd, Allahü azîm-üş-şânı birlemekdir. Ona kimseyi ortak etmemekdir.
İslâmiyyet, (Ahkâm-ı islâmiyye), ya’nî Allahü azîm-üş-şânın emrleri ve nehyleri [yasakları] demekdir.
Din ve millet, inanılması lâzım olan şeylerde ölünceye kadar se
bât etmekdir.
Ve dahî, îmân beş kal’anın içinde hıfz olunur.
1- Yakîn.
2- İhlâs.
3- Farzları edâ ve harâmlardan ictinâb.
4- Sünnete yapışmak.
5- Edebi hıfz etmek, gözetmekdir.